Mekanik konularını incelerken,sürtünme kuvvetinin kaynağını anlamak çok zor değildir. Mesela aynı büyüklükte iki kütleyi biri düz, diğeri pürüzlü olan iki yüzey üzerinde çekmeye çalışırsak; pürüzlü yüzeydeki cismi hareket ettirmek için daha büyük kuvvet uygulamamız gerektiğini; karşılaştığımız yüzlerce olaydan biliyoruz. Bu durumda sürtünmenin sebebi, yüzeylerin yapısında bulunan pürüzlerden dolayıdır. Acaba yüzeylerin pürüzleri gittikçe azalırsa, sürtünmeyi de sıfıra doğru indirebilir miyiz? Bu sorunun cevabını direk olarak vermeden, gene gözlemlerimize dayanan bir olaya bakalım. Üst üste konmuş iki camı birbiri üzerinde hareket ettirmek oldukça zordur. Halbuki cam yüzeyi oldukça düzdür. Sürtünmenin çok az olması gerekirdi. Gözlemlere dayanarak şunu diyebiliriz: Yüzeylerin pürüzlüğünün azalması ile sürtünme belli bir değere kadar azalır. Pürüzsüzlük daha da azalırsa, sürtünmenin yeniden arttığı gözlenir. Bunun sebebini; yüzeylerin aşırı derecede düz olması sonucu, atom ve molekülleri bir arada tutan kuvvetlere benzer kuvvetlerin doğmasına bağlamaktadırlar.
Sürtünme kuvvetleri, yüzeylere paralel olarak etki ederler ve daima cismin hareketine veya cismin hareket ettirmek için uygulanan kuvvete zıt olarak doğarlar.
Bir cismi harekete başlatmak için uygulanan kuvvet, cismin hareketini devam ettirmek için uygulanan kuvvetten daha büyüktür. Bu bizi şöyle bir sonuca götürür: durgun haldeki sürtünme kuvveti, hareket halindeki sürtünme kuvvetinden daha büyüktür. Statik sürtünme kuvveti duran bir cismi harekete başlatan, kinetik sürtünme kuvveti de, bir cismi sabit hızda harekette tutan kuvvettir.
SÜRTÜNME KANUNLARI:
Sürtünen yüzeyler arasında oluşan sürtünme kuvvetleri belli başlı bazı durumlara bağlıdır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
* Sürtünen yüzeylerin yapısıyla (pürüzlü veya düz oluşuyla) orantılıdır.
* Sürtünen yüzeylerin alanına bağımlı değildir.
* Sürtünen yüzeyleri birbirine sıkıştıran kuvvet ile orantılıdır.
* Kinetik sürtünme, statik sürtünmeden daha azdır.
* Kinetik sürtünme, hızda bağımsızdır.
Sürtünme kuvvetin, yüzeylerin yapısı ve sürtünen yüzeyleri birbirine sıkıştıran kuvvet ile orantılı olduğunu belirtmiştik. Bu durumda formülü şöyle yazabiliriz:
f = kN
Formüldeki f sürtünme kuvvetini, k sürtünme kat sayısını, N de iki yüzeyi birbirine sıkıştıran dik kuvveti verir.
HAREKET
Hareket, cismin konumunun sürekli biçimde değişmesidir. Yani bir cismin sabit kabul edilen bir noktaya göre zamanla yer değiştirmesine hareket denir.
Bir cismin hareketi, üzerine uygulanan dengelenmemiş kuvvetler tarafından meydana getirildiğini karşılaştığımız yüzlerce olaydan biliyoruz. Bir kuvvetin etkisi ile cismin hareketi sırasında izlediği yola yörünge denir. Hareketin şekli yörüngenin şekline göre isimlendirilir. Yörünge düz ise doğrusal hareket, eğri ise eğrisel hareket, daire ise dairesel hareket olarak isimlendirilir.
Seçilen bir başlangıç noktasına göre cismin vektörel uzaklığına konum denir.
HAREKET ÇEŞİTLERİ
1.Sabit Hızlı Hareket:Bir cisim hareket süresince eşit zaman aralıklarında eşit yol alıyorsa bu harekete sabit hızlı hareket veya düzgün doğrusal hareket denir. Hız değişmediği için ivme sıfırdır. Sabit hızlı harekete ait konum–zaman, hız–zaman ve ivme–zaman grafikleri aşağıdaki gibidir.
ÖRNEK 4:
Bir hareketli 20 saniyede 100m yol alıyorsa, bu hareketlinin hızı kaç m/s’dir?
ÇÖZÜM:
V= X V= 100m
t 20s
V= 5m/s dir.
2.Düzgün hızlanan hareket:Bir cismin hızı yer değiştirme süresince düzgün bir şekilde artıyorsa buna düzgün hızlanan hareket denir. Hızda değişme olduğuna göre bu harekette ivme vardır. Cismin hızı her saniye ivme kadar artacaktır. Bu harekete ait konum–zaman, hız–zaman ve ivme–zaman grafikleri aşağıdaki gibidir.
3.Düzgün yavaşlayan hareket:Bir cismin hızı, yer değiştirme süresince, düzgün bir şekilde azalıyorsa, bu harekete düzgün yavaşlayan hareket denir. Düzgün yavaşlayan harekette hız değiştiği için ivme vardır. Cismin hızı her saniye ivme kadar azalacaktır. Düzgün yavaşlayan hareketin konum–zaman, hız–zaman ve ivme–zaman grafikleri aşağıdaki gibidir.
ÖRNEK 5:
Bir hareketlinin hız-zaman grafiği aşağıdaki gibidir. Bu hareketli I, II ve III bölgelerinde nasıl hareket yapmıştır?
Cismin hareketini saptamak için cismin hızındaki değişime bakılır.
I. bölgede cismin hızı değişmemiş,
II. bölgede cismin hızı artmış,
III. bölgede cismin hızı azalmıştır.
Dolayısıyla cisim I. bölgede sabit hızlı, II. bölgede hızlanan, III. bölgede yavaşlayan hareket yapmıştır.
MIKNATIS DEMİRİ ÇEKER TAHTAYI ÇEKMEZ
Mıknatıslarda yükler düzgün sıralandığı için bir ucu eksi ( - ), diğer ucu artı ( + ) yüklüdür.
Böyle olmasına rağmen mıknatıs her maddeyi çekmez.
Mıknatısı bir maddeye sürttüğünüzde o madde mıknatıslık özelliği kazanıyorsa bu maddeye mıknatısın çektiği madde, sürttüğünüzde mıknatıs özelliği kazanmıyorsa o maddeye mıknatısın çekmediği madde denir. ( Sürtünme ile elektriklenmeyi hatırlayın. )
Manyetizma ile ilgili ilk bilgiler, Manisa ilimizin bulunduğu yörede, M.Ö. 600 yıllarında bulunan siyah bir taşın bazı cisimleri çekmesi ile ilgilidir. Siyah taşı andıran ve cisimleri çeken bu maddeye magnesia adı verilmiştir. Bugün kullanılan manyetik ve mıknatıs sözcükleri buradan gelmektedir. Mıknatıs taşı ya da manyetit adı verilen doğal mıknatıs, bir tür demir oksit bileşiğidir. Yeryüzünün bazı yerlerinde bu tür doğal mıknatıslar bulunur.
Toplu iğne, çivi, ataş, anahtar gibi cisimler mıknatıs tarafından çekilir. Kurşun, alüminyum tel, lastik, cam gibi maddeler ise mıknatıs tarafından çekilmez.
Doğal mıknatıs taşının çektiği demir, nikel ve kobalt gibi maddelere manyetik maddeler denir. Bu maddeler doğal mıknatısa sürtüldüğünde ya da yakınına konulduğunda mıknatıs özelliği kazanır. Bir süre bu özelliği korurlar. Bu çeşit maddelere yapay mıknatıs adı verilir.
Bazı maddeler mıknatısla etkileşmez ve mıknatıs özelliği kazanamaz. Bu tür maddelere manyetik olmayan maddeler denir. Alüminyum, gümüş, altın, cam ve kağıt gibi maddeler manyetik olmayan maddelere örnek gösterilebilir.
Mıknatıs Şekilleri ve Kutupları
Doğal mıknatıs doğada çok az bulunur. Bu nedenle günlük yaşamda yapay mıknatıslar kullanılır. Demir, nikel, kobalt gibi maddelerden çeşitli yöntemlerle yapay mıknatıs elde edilir. Yapay mıknatıslar çubuk, yassı, silindir, iğne, U ve at nalı şeklinde olabilir.
Mıknatıs, demir tozları üzerine tutulduğunda her tarafının aynı miktarda demir tozlarını çekmediği görülür. Demir tozları mıknatısın uç kısımlarında daha fazla toplanır. Mıknatısın çekme özelliğinin fazla olduğu uç kısımlarına mıknatıs kutupları denir.
Tam ortasından asılmış bir çubuk mıknatıs kuzey-güney doğrultusunu alarak dengelenir. Mıknatısın kuzeye yönelen ucuna kuzey ( north ) anlamında N kutbu, diğer uca da güney ( south ) anlamında S kutbu denir.
Bir mıknatısta N ve S kutuplarının özellikleri farklıdır. Bu farklılıktan dolayı aynı kutuplar ( N - N, S - S ) birbirini iter, farklı ( N - S, S- N ) kutuplar birbirini çeker. Pratikte bazı mıknatısların kutupları belli olsun diye uçları farklı renklerde boyanır ya da uçlara N, S harfleri yazılır.
Mıknatıslar pusula yapımında, telefon kulaklıklarında, telefon kulaklıklarında, radyo, zil, televizyon, oyuncak, buzdolabı, elektrik motorlarında vb. araçlarda kullanılır.
Mıknatıslara kauçuk gibi katkı maddelerinin katılması ile bükülebilen yumuşak mıknatıslar da elde edilebilir. Bu tür mıknatıslar buzdolabı kapılarında, elektronik sanayinde, tıpta ameliyat tekniklerinde kullanılmaktadır.
Mıknatıslardan yararlanılarak, yön bulmada kullanılan pusulalar yapılır.
Mıknatısın ilk kullanımı büyük olasılıkla pusula iğnesi biçiminde olmuştur. Çinli gemicilerin bin yıldır denizcilikte yön belirlemek için pusula kullanıldığı biliniyor. Pusula yardımıyla yer belirten bir işaret, hatta Güneş ve yıldızların yardımı olmaksızın doğru rotada yol alabiliyorlardı. 1600 yılında İngiliz bilim adamı William Gilbert bir mıknatısın nasıl çalıştığını açıklamak için tümüyle yeni bir fikir ortaya attı. Dünya’nın kendisinin de dev bir mıknatıs olabileceğini öne sürdü. Bugün, Dünya’nın kuzey ve güney olmak üzere iki manyetik kutbu olduğu bilinmektedir.
Kutupları belirlenmemiş bir mıknatısın hangi ucunun kuzey, hangi ucunun güney kutbu olduğu bir pusula yardımıyla belirlenebilir. Pusula içindeki iğne de bir tür mıknatıs olduğundan mıknatısın herhangi bir kutbu pusulanın N kutbuna yaklaştırıldığında pusulanın ucu itiliyorsa, mıknatısın bilinmeyen kutbu N kutbudur. Tersine, pusulanın ucu mıknatıs tarafından çekiliyorsa mıknatısın bilinmeyen kutbu S kutbudur…
--------------------------------
Ay kendi yörüngesinde dolanırken, kimi zaman Dünya'nın gölgesine girer. Buna Ay tutulması denir. Ay tutulması, dolunay zamanında ve ayın düğüm noktalarına yakın olması durumunda meydana gelir. Ay'ın Dünya'nın gölgesine girmesi ile Güneş'ten aldığı parlaklığı kaybetmesi neticesinde görülür. Güneş karşı düğüm noktasında veya ona yakın olmalıdır. Bu şartlar altında Dünya'nın gölgesi Ay'a düşer. Bu 90.957.42.000.000.0000 km uzanan gölge konisi ay uzaklığından yaklaşık 8800 km geniştir. Ay saatte 3456 km hareket ettiği için, ortalama Ay tutulmasının zamanı yaklaşık 40 dakika ile bir saat arasında değişir. Ay tutulması, yeryüzünün ayın ufuk çizgisinin üzerinde olduğu herhangi bir bölgesinden gözlenebilir.
Ay'a karşı olan Dünya yüzeyine çarpan güneş ışınları Dünya'nın atmosferi tarafından kırıldığı için, Ay tutulmasında Ay tamamen kaybolmaz. Dünya etrafında kırılan ışıklarda mavi renk yutulduğu ve kırmızı renk yansıtıldığı için, Dünya'nın gölgesi kırmızı renkte görülür. Bu güçsüz ışık kalıntıları görünürlüğü mahalli atmosferik şartlara bağlı olarak Ay'ı tuhaf bir bakır renginde ortaya çıkarır.
Dünya, Ay ve Güneş'in bazı değişik durumları Kısmi Ay Tutulmasını sağlar. Bu durumlarda Ay'ın üzerine Dünya'nın tam gölgesi değil, kısmi gölgesi düşer.
Ay tutulması genellikle yılda iki kere ortaya çıkar. Bazı özel durumlarda ay tutulmasının hiç ortaya çıkmadığı veya üç defa ortaya çıktığı da olabilir.-----
------------------------
GÜNEŞ TUTULMASI
Güneş tutulması, Ay'ın yörünge hareketi sırasında Dünya ile Güneş arasına girmesi ve dolayısıyla Ay'ın Güneş'i kısmen ya da tümüyle örtmesi sonucunda gözlemlenen doğa olayıdır. Tutulmanın olması için Ay'ın yeniay evresinde olması ve Dünya'ya göre Güneş ile kavuşum halinde olması, yani yörünge düzleminin Dünya'nın Güneş çevresindeki yörünge düzlemi ile çakışması gerekir. Bir yıl içinde Ay Dünya çevresinde yaklaşık 12 kez dönmesine karşın, Ay'ın yörünge düzlemi ile Dünya'nın yörünge düzlemi arasında 5 derece kadar bir açı olması sonucu, Ay her defasında Güneş'in tam önünden geçmez ve dolayısıyla bu çakışma seyrek olarak oluşur. Bu yüzden, yılda iki ile beş arasında güneş tutulması gözlemlenir; bunlardan en çok ikisi tam tutulma olabilir. Güneş tutulması Dünya üzerinde dar bir koridor izler, bu yüzden herhangi bir bölge için güneş tutulması çok ender bir olaydır.
Güneş tutulması, tam tutulma zamanı dışında asla çıplak göz ile izlenmemelidir.
En son gözlemlenen Güneş tutulması, 1 Ağustos 2008'de gerçekleşen tam tutulmadır. Türkiye'den gözlemlenebilen en son Güneş tutulması ise, 29 Mart 2006 tarihinde gerçekleşmiştir.
Tutulma Türleri [değiştir]
- Tam Güneş Tutulması, Ay'ın Güneş'in Dünya'dan disk halinde görünen ışıkyuvarını tümüyle örtmesi ile oluşur. Güneş'in çok parlak olan ışıkyuvarı Ay'ın karanlık gölgesi ile örtülür ve Güneş'in ışıkyuvarından çok daha soluk olan Güneş tacı çıplak gözle görülebilir hale gelir. Tutulmaya ancak tam tutulma zamanında güvenli olarak çıplak gözle bakılabilir. Bu sırada hava, parlak yıldızlar ve gezegenler gözle görülebilecek kadar kararır. Tam tutulma, Dünya yüzeyindeki dar bir koridorda gözlenebilir.
- Halkalı Güneş Tutulması, Ay'ın Güneş'in önünden tam kavuşumlu geçişinde Güneş'i tam örtmediği zaman gözlemlenir. Ay'ın çapı, Güneş'in ışıkyuvarının çapının yaklaşık 400'de biridir. Ancak Ay'ın Dünya'ya uzaklığı, Güneş'in uzaklığının yine yaklaşık 400'de biridir. Bu yüzden Ay'ın Dünya'dan görünür büyüklüğü Güneş ile yaklaşık olarak aynıdır. Ancak gerek Dünya'nın Güneş çevresindeki, gerekse Ay'ın Dünya çevresindeki yörüngeleri tam daire olmadığından, Ay her tam kavuşumlu geçişte Güneş'i tam olarak örtmez. Bu durumda, Güneş diskinin Ay tarafından örtülmeyen kısmı, Dünya'dan halka şeklinde gözlemlenir.[1]
- Hibrit Güneş Tutulması, tutulmanın Dünya yüzeyinin bazı bölgelerinde tam, bazı bölgelerinde halkalı olarak gözlenmesi demektir. Hibrit tutulmalar ender olarak görülür.[2]
- Parçalı Güneş Tutulması, Ay'ın Güneş'i kısmen örtmesi sonucunda oluşur. Her tam ve halkalı tutulma, parçalı tutulma olarak başlar ve tam kavuşumdan sonra yine parçalı tutulma halinde devam eder ve biter. Tam tutulma sırasında, tutulmanın tam olarak gözlenebildiği Dünya yüzeyindeki dar koridorun dışındaki geniş alanlarda, tutulma parçalı tutulma olarak görülür. [3]
Çok kısa bir süre bile olsa Güneş'e doğrudan bakmak, göz retinasında kalıcı hasara ve dolayısıyla körlüğe varan görüş kalıcı görüş bozukluklarına neden olabilir. Retina acıya duyarlı olmadığından, bu hasarın oluşma hissi algılanmaz. [4]
Olağan koşullar altında Güneş, doğrudan bakılamayacak kadar parlaktır. Ancak tutulma sırasında Güneş kısmen örtüldüğünde, parlaklığı azalıp doğrudan bakılabilir olduğu yanılsaması kolaylıkla oluşabilir. Özellikle çocuklar ve deneyimsiz gözlemciler bu yanılgıya kolaylıkla düşebilirler. Göz bebeği en parlak nesneye değil, ortamdaki toplam ışığa göre tepki verir. Dolayısıyla göz bebeği Güneş diski kısmen örtüldüğünde, Güneş'in normal haline bakıldığı durumdan daha geniş olur, böylelikle retina Güneş'in örtülmeyen kısmından gelen ışınıma daha çok maruz kalır. Bu yüzden, tam tutulma süresi dışında tutulma halindeki Güneş'e doğrudan bakmak, normal koşullardaki Güneş'e bakmaktan daha tehlikelidir. Güneş'e özel önlem alınmaksızın dürbün, teleskop, fotoğraf makinesi vizörü gibi optik araçlarla bakmak ise, çıplak gözle bakmaktan çok daha tehlikelidir. [5]
Parçalı ve Halkalı Tutulmalar [değiştir]
Parçalı ve halkalı Güneş tutulmalarının izlenmesi, özel göz koruması gerektirir. Güneş diski, ancak Güneş ışınımının zararlı bölümünün uygun şekilde filtrelenmesi ile güvenli olarak izlenebilir. Güneş gözlükleri, yeterli olmadığıundan uygun değildir. Ancak uygun olarak tasarlanıp üretilmiş sertifikalı Güneş filtreleri Güneş tutulmasının doğrudan izlenmesi için güvenli olabilir. [6]
Güneş diskinin en güvenli izlenme yöntemi, projeksiyondur. Bu yöntem, Güneş görüntüsünün, dürbün, teleskop ya da dip kısmında yaklaşık 1 mm çapında bir delik açılmış bir karton kutu kullanılarak beyaz bir kağıda düşürülmesi ile gerçekleştirilebilir. Güneş'in bu şekilde yansıtılmış görüntüsü güvenle izlenebilir.
Parçalı tutulma sırasında, Güneş'in ne kadarının örtüldüğüne bağlı olarak havada kararma farkedilebilir. Ancak Güneş koronası (taç tabaka) görünmez. Güneş'in yaklaşık üçte ikisi veya daha çoğu örtüldüğünde gün ışığının solduğu anlaşılabilir.
Elmas Yüzük, 2006 Türkiye
Tam Güneş tutulmasını, Güneş'in ışıkküresi Ay'ın diski tarafından tam olarak örtüldüğünde, çıplak gözle, dürbünle veya teleskopla doğrudan izlemek güvenlidir. Güneş tacı (korona) bu sırada gözlemlenebilir, renkyuvarı ve hatta Güneş püskürtüsü görülebilir.
Ay'ın diski Güneş'in ışıkyuvarını tam olarak kapatmadan önce Baily boncukları görülür. Bunlar, Ay vadilerinden kaçıp Dünya'ya ulaşan Güneş ışınlarıdır. Tam tutulma, son gün ışığının Ay diskinin kenarından kurtulduğu anda görülen elmas yüzük etkisi ile başlar. Elmas yüzük yok olur, hava belirgin olarak kararır, parlak yıldızlar ve gezegenler görünür. Tam tutulma, baştakinin tam karşı tarafından ilk gün ışığının gözükmesi ile tekrar oluşan elmas yüzük etkisi ve hemen ardından tekrar görünen Baily boncukları ile sona erer.


KÖK
Kök, bitkinin toprak altındaki bölümüdür. Kök ana kök, yan kök ve kılcal kök olmak üzere üç bölümden oluşur. Kılcal kökler toprağa yayılarak su ve suda çözünmüş madensel tuzları emici tüyleri ile alırlar. Akıllı bir şeye benziyor gibi ancak bunu basınç farkından ötürü yaparlar.
Kökün Görevleri:
* Bitkinin toprağa bağlamak,
* Topraktan su ve madensel tuzları almak,
* Bazı bitkilerde, besin depo etmek,
* Tutunma, solunum gibi olaylara yardımcı olmak.
Ana kök: Tohumdan çıkışı ile gelişen köktür. Bitkiyi toprağa bağlar.
Yan kök: Ana kökten yanlara ve aşağıya doğru gelişen köklerdir.
Emici tür: Ana kökün ve yan kökün uç kısımlarına yakın bölgelerde bulunur. Topraktan suyu ve mineralleri alan kısımdır. Kök uzadıkça eski emici tüyleri yok olur, yeni emici tüyler oluşur.
KÖK TÜRLERİ
Kazık kök: Ana kök fazlaca büyümüş ve gelişmiştir. Yan kökler daha ince ve kısadır. Çam, armut, fasulye, lahana, üzüm gibi bitkilerin kökleri kazık köktür.
Saçak kök: Ana kök iyi gelişmemiştir. Gövdenin toprakla birbirine eşit uzunlukta çıkan çok sayıdaki kök çeşididir. Soğan, mısır, arpa, buğday gibi bitkilerin kökleri saçak köktür.
Depo kök: Ana kök gelişmiş besin depo ederek şişkinleşmiştir. Bu tip kökün hücrelerinde bol miktarda lökoplast bulunur. Havuç, turp, pancar, şalgam bitkilerinin kökleri besin depo etmiş köklerdir.
YAPRAK
Bitkinin fotosentez ve solunum merkezidir. Yaprak, bitkinin yassılaşmış yeşil organıdır.
Yaprak, bitkinin gaz değişim organıdır. Canlılık olayları için gerekli enerjiyi solunum olayı ile sağlar. Besinler, alınan oksijen ile hücrelerde yakılarak sağlanır. Solunum olayı hiç durmaksızın devam eder. Solunum olayı sonunda karbondioksit, su ve enerji oluşur.
Yaprağın alt yüzeyinde küçük açıklıklar bulunur. Bunlara gözenek ( stoma ) denir. Gözenekler gaz alıp vermede ve terlemede görev yapar.
YAPRAĞIN GÖREVLERİ
* Yaprak itkinin terleme olayıdır. Fazla su, terleme ile geri verilerek bitkinin sıcaklığı kontrol altında tutulur. Terleme olayında kaybedilen su, bitkinin kökleri ile su ve madensel tuzların emilmesini ve gövdeden yapraklara gelmesini sağlar.
* Yaprakta, yaşamsal olaylar sonucu oluşan artık maddeler, katı maddelere çevrilerek depolanır. Yaprak dökme olayı ile dışarı atılır. Bu, boşaltım olayıdır.
* Yaprak bitkinin fotosentez organıdır. Yeşil bitkiler güneş ışığında su ve karbondioksiti birleştirerek organik besine dönüştürür. Fotosentez olayında karbondioksit tüketip, oksijen üretilir. Böylece havadaki oksijen dengesi korunmuş olur.
YAPRAĞIN YAPISI
* Yaprak sapı: Yaprakları dala bağlayan kısımdır. İçerisinde iletim boruları bulunur.
* Kulakçık: Yaprak kınına bağlı, yaprağı andıran çıkıntıdır.
* Yaprak ayası: Yaprağın genişlemiş, yassı ve yeşil kısmıdır. Üzerinde gözenekler bulunur.
* Damarlar: Yaprağın sapından gelip ayasına dağılan iletim borularıdır.
BİTKİLER BESİNLERİNİ NASIL SAĞLAR
Bitkiler besinlerini kendileri yapar.Su ve karbondioksidi kullanarak güneş ışığı yardımıyla yapraklarında üretilen basit şeker ve oksijen üretir.Bu olaya fotosentezadı verilir.
ORGANİK TARIM NEDİR ?
Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan, üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Organik tarımın geçmişi 20.yüzyıla dayanmaktadır. Zira çevre bilinci ve ozon tabakasındaki incelme ve dünya geleceğinin tehlikeye girmesi gibi konular gündeme gelmiştir.
Önceleri çok çeşitli yöntemler ve teoriler geliştirilmiş, hatta bu yöntemlere astrolojik boyutlar katılarak ay ve yıldızların etkisini de üretime katan ekoller ortaya çıkmıştır. Tüm bu ekoller incelendiğinde görülen temel öğe; ekolojik dengenin korunarak, bitkisel ve hayvansal üretimin birlikte aile işletmeciliği şeklinde yapılması, dolayısıyla üretimden tüketime kısa devrelerin kurularak kendi kendine yeterliliğin sağlanmasıdır.
Bu özelliği nedeni ile 1. ve 2. Dünya savaşları arasında popüler olan organik tarım 1950 yılından sonra Amerika Birleşik Devletleri'nin Marshall yardımı ile önemini yitirmiş, sağlanan ekonomik katkılar ve aşırı desteklemeler sonucu entansif tarım süratle yayılmış, makineleşme, kimyasal ilaç ve gübreler ile kimyasal katkı maddeleri kullanılmaya başlanılmıştır. 60’lı yılların sonunda Avrupa Topluluğu'nun uyguladığı tarımsal destekleme politikaları, 1970 de pestisitlerin ve kimyasal gübrenin keşfi de bu gelişmeye katkıda bulunmuştur.
Ancak "Yeşil Devrim" olarak adlandırılan bu tarımsal üretim artışının dünyadaki açlık sorununa bir çözüm getirmediğini, aksine doğal dengeyi ve insan sağlığını süratle bozduğunu gören kişi ve gruplar bu konuda araştırmalara başlamışlardır. Bu araştırmaların sonucunda bilim çevreleri ve sivil toplum örgütlerinin baskısıyla 1979 yılından itibaren DDT grubu pestisitlerin kullanımı A.B.D.'den başlayarak tüm dünyada yasaklanmıştır. Bu durumda organik tarım tekrar gündeme gelmiş, 1980 yılından sonrada tüketicilerin baskısıyla aile işletmeciliği şeklinden çıkarak ticari bir boyut kazanmıştır. ABD'de 0-2 yaş grubu çocuk mamalarının imalinde organik ürünlerin kullanılmasını zorunlu tutan yasanın da bu ticari boyuta katkısını belirtmek gerekir.
Organik ürünler ticarete konu olunca beraberinde kontrol ve sertifikasyona ilişkin yasal düzenlemeler gündeme gelmiştir. Avrupa'da önceleri her ülke kendine göre bazı düzenlemeler yapmış, daha sonra 24 Haziran 1991 tarihinde Avrupa Topluluğu içinde organik tarım faaliyetlerini düzenleyen 2092/91 sayılı yönetmelik yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ülkemizde organik tarım faaliyetleri 1986 yılında Avrupa'daki gelişmelerden farklı şekilde, ithalatçı firmaların istekleri doğrultusunda, ihracata yönelik olarak başlamıştır. Önceleri ithalatçı ülkelerin bu konudaki mevzuatına uygun olarak yapılan üretim ve ihracata, 1991 yılından sonra Avrupa Topluluğunun yukarıda adı geçen Yönetmeliği doğrultusunda devam edilmiştir. Daha sonra 2092/ 91 sayılı yönetmeliğin 14 Ocak 1992 tarihinde yayımlanan 94 /92 sayılı ekinde; Avrupa Topluluğuna organik ürün ihraç edecek ülkelerin uymak zorunda olduğu hususlar ayrıntıları ile belirtilmiş ve ülkelerin kendi mevzuatlarını uygulamaya koymaları ve bu mevzuatın da dahil olduğu çeşitli teknik ve idari konuları içeren bir dosya ile Avrupa Topluluğuna başvurmaları zorunluluğu getirilmiştir.
Avrupa Topluluğu'ndaki bu gelişmelere uyum sağlamak üzere Tarım ve Köyişleri Bakanlığı çeşitli kurum ve kuruluşların işbirliği ile Yönetmelik hazırlama çalışmalarına başlamış ve "Bitkisel ve Hayvansal Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" 24.12. 1994 tarihli ve 22145 sayılı Resmi Gazete' de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmeliğin bazı maddelerinde uygulamada rastlanılan aksaklıkları gidermek ve organik tarım faaliyetleri sırasında yapılacak kusur ve hatalara karşı uygulanacak yaptırımların da yönetmelikte yer alması için, 29.06.1995 tarihli ve 22328 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır. Daha sonra 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” yürürlüğe girmiştir. Organik ürünlerin üretimi, tüketimi ve denetlenmesine dair kanun tasarısı Hükümetin acil eylem planı içerisinde yer almış ve 5262 sayılı “Organik Tarım Kanunu” 03.12.2004 tarihli ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanuna gereğince hazırlanan “Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” 10.06. 2005 tarihli ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Organik Tarım Kanun ve Yönetmelik esaslarına göre üretilen bitkisel ve hayvansal tüm ürünler organik olarak değerlendirilir ve Yönetmelikte ayrıntıları verilen etiket ve özel organik tarım logosu ile pazarlanır.
"Avrupa Topluluğuna Organik Ürün İhraç Eden 3.Ülkeler" listesinde yer almak üzere de gerekli bilgileri içeren bir "Teknik Dosya" hazırlanarak öngörülen süre içinde Dışişleri Bakanlığı kanalıyla resmi başvuru yapılmıştır